Warning: Declaration of AVH_Walker_Category_Checklist::walk($elements, $max_depth) should be compatible with Walker::walk($elements, $max_depth, ...$args) in /var/www/vhosts/umtsspeedtest.de/httpdocs/ayasofyazeitschrift/wp-content/plugins/extended-categories-widget/4.2/class/avh-ec.widgets.php on line 0
Zaman İsrafı – Ayasofya Zeitschrift – Die Zeitschrift für Wissenschaft, Integration und Religion

Zaman İsrafı

Zaman İsrafı

Teknolojinin sürekli modernleştiği ve bunun neticesinde birçok şeyin hızlandığı bir çağda yaşıyoruz. Bir zamanlar aşılması günler, haftalar hatta aylar süren yollar, bugün gelişen teknoloji ve imkanlar sayesinde birkaç saatte kat edilebiliyor. Aynı şekilde bir zamanlar birisinden haber alabilmek için gözlenen mektup yolu, yerini dünyanın her neresinde olursanız olun anında sesli ve görüntülü görüşülebilen cihazlara bıraktı. İnsan gücüyle yapılan birçok işi gelişmiş makineler devraldı. Velhâsıl teknoloji hayatımızı her taraftan kuşattı. Bir yandan insanlara nice kolaylıklar sunarken, diğer yandan birtakım soru(n)lara da yol açtı…

Bu soru(n)lardan bir tanesi de “zaman” ile ilgilidir. Sürekli olarak kendimde, yakın çevremde ve başka insanlarla yaptığım görüşmelerde tabir-i caizse “zaman yetersizliği” tespit ediyorum. Yapılması gereken işler, ziyaret edilmesi gereken yerler, görüşülmesi gereken kişiler çok – fakat zaman yok veya var ama yetmiyor.

Bir kitapta, „İnsanları doğru dürüst yaşamaktan alıkoyan şey, zaman yokluğu değil, zaman israfıdır” (Değirmenci, Yaşar. Zaman Yolcusuna Söylenecekler. İstanbul: Tahlil Yayınları, 2018) cümlesini okumuştum.

Peki bu durumda her şeyin hızlandığı ve geçmişe bakarak fazlasıyla kolaylaştığı bir devirde, zaman insanlara neden yetersiz geliyor? Zamanın yetmemesi zamanın kendisiyle mi ilgilidir yoksa o’nu hiç düşünmeden harcayan ve bilinçsizce tüketen insanla mı?

Neden zaman yokluğu yaşadığımızı merak ediyorsak eğer, bilhassa hayat tarzımızı ve tüketim alışkanlıklarımızı gözden geçirmemiz gerekiyor.

Öyle bir toplumda yaşıyoruz ki, şuursuzca tüketilen şeyler listesinin zirvesinde (bana göre) zaman yer alıyor. Zamanın eşsiz ve her şekilde en büyük nimet olduğunun farkına varabilirsek eğer, zaman hepimize fazlasıyla yetecektir.

Değil mi ki Allah (c.c.) Asr sûresinde (1-3): „Andolsun zamana ki, insan gerçekten ziyan içindedir. Ancak, iman edip de sâlih ameller işleyenler, birbirlerine hakkı tavsiye edenler, birbirlerine sabrı tavsiye edenler başka (Onlar ziyanda değillerdir),“ buyurmuştur.

Zaman’ın üzerine yemin edilmesiyle, yüce Allah (c.c.) tarafından o’nun değerine ve önemine ve akabinde o’nun kıymetini bilmeyenlerin, zamanını boşa harcayanların ziyanda olduğuna dikkat çekilmektedir.

Zamanı var edip üzerine yemin eden Allah (c.c.), zamanı ihsan ve emanet ettiği insana hesap günü geldiğinde Ömrünü/Zamanını nerede tükettin?” diye sormayacak mıdır?

İsraf konusu ele alınınca birçok insanın aklına sadece yiyilebilir ve içilebilir rızıklar geliyor. Halbuki insan bilinçli bir şekilde tüketmediği sürece, Allah (c.c.) tarafından kendisi için yaratılan bütün nimetleri israf edebilir. Buna zaman da dahildir.

Satırlarıma – haddim olmayarak – İslam Büyüklerinden olan İmam-ı Gazzâlî’nin zaman ve o’nun nasıl değerlendirilmesi gerektiği ile ilgili nasihatlerini eklemek istiyorum: „Benim sermayem ömrümdür. Ömrüm gidince anaparam da gider ve artık kâr ve kazanç sona erer. Fakat bu başlayan gün, yeni bir gündür. Allah Teâlâ bugün de bana müsaade ederek, ikramda bulundu. Eğer beni öldürseydi, elbette bir günlüğüne de olsa geri gönderilip burada devamlı sâlih ameller ve çeşitli hayırlarda bulunmayı temenni edecektim. Şimdi kabul et ki öldürüldün ve geri çevrildin. O hâlde bugün günah ve mâsıyete katiyyen yaklaşma ve sakın ola ki bugünün bir anını bile boşa geçirme. Zira her nefes, paha biçilemeyen bir nimettir. İyi bil ki bir gün, gece ve gündüzü ile yirmi dört saattir. Kıyamet günü insanoğlunun önüne her gün için yirmi dört tane kapalı kutu getirilir. Kutunun birini açıp, o saatte yaptığı amellerin mükâfatı olarak, içinin nur ile dolu olduğunu görünce, Allah’ın lütfedeceği mükâfatı düşünerek kul öyle sevinir ki, bu sevinci cehennem halkı arasında paylaşılsa, cehennemin acısını duymaz olurlardı. İkinci kutuyu açtığında, bundan karanlık ve pis kokular çıkar ki, bu da isyan ile geçirdiği saattir. Buna da öyle üzülür ki, eğer bu üzüntü cennet halkına dağıtılsaydı, kederlerinden cennetin zevkini kaybederlerdi. Üçüncü bir kutu daha açılır ki içi tamamen boştur. Bu da uyku veya mubah şeylerle geçirdiği saattir. Fakat küçük bir hayrın ecrine dahi şiddetle ihtiyaç duyulan o günde, imkânı olduğu hâlde büyük bir kazancı kaybeden tüccarın hasreti gibi ve belki çok daha fazla yanar ve o saati boşa geçirmesinin acısıyla kıvranır. O hâlde; Ey nefsim! Fırsat eldeyken sandığını iyi doldur, sakın boş bırakma. Tembelliğe düşme, sonra yüksek derecelerden düşersin.

Şunu hiçbir zaman unutmamalıyız ki, dünya’da geçirdiğimiz zaman, ahiretimizin bir nevi tarlasıdır. Ömür sermayemize her ne ekersek, sınırlı zamanımızı nasıl değerlendirirsek, günün birinde Allah’ın (c.c.) izniyle ahirette de o’nu biçeceğiz. „Ömrünü/Zamanını nerede ve nasıl tükettin?” sorusuna doğru cevap niteliğinde yaşayabilmemiz dileğimle…

„Mademki bu dünyada her şey,

Bir kere göz kapayıncaya kadar.

Alın yazısı hepsi kısmet,

Ha yazı, ha kışı gecesiyle gündüzün.

Kim bilir kaç günü kaldı ömrümüzün.“

Ziya Osman Saba

Seda Karabacak

Ayasofya No 61