Bir Şefkat Kahramanı: Bediüzzaman

Bir Şefkat Kahramanı: Bediüzzaman

Risale-i Nur ile Bediüzzaman’ın ortaya koyduğu iman hareketi, kendi tabiriyle bir dava değil, dava içinde burhandır (bkz. Nursi, Mektubat, Söz Basım Yayın, S. 530). Kendisi ortaya yeni bir dava koymamış, iman hizmetini, peygamberimizden, hatta Hz. Adem’den bu yana gelen iman davası içerisinde sadece bir burhan, yani kesin bir delil olarak değerlendirmiştir.

Onun ortaya koyduğu iman hizmetinin hedefinde kişinin kendi imanını kurtarması, başkalarının imanlarına kuvvet verecek şekilde çalışması ve başkalarının imanına vesile olması vardır (bkz. Nursi, Emirdağ Lahikası, Söz Basım Yayın, S. 92). Dolayısıyla iman hakikatleri talim edilmeli, şahsi hayatlarımızda tatbik edilmeli ve ardından başkalarına tebliğ edilmeli, yani ulaştırılmalıdır.

Bu hedeflere ulaşmak için Bediüzzaman, Risale-i Nur hizmetini dört temel üzerine bina etmiştir. Bunlar acz, fakr, şefkat ve tefekkürdür (bkz. Nursi, Sözler, Söz Basım Yayın, S. 641). Özellikle muhtaç olanlara iman hakikatlerini ulaştırmada en önemlisi şefkat hasletidir.

Esasında bu haslet, tüm güzel hasletlerin en yüksek bir şekilde ahlakında içtima etmiş olan peygamberimizden öğrendiğimizdir. Ayette ifade edildiği üzere o (asm) alemlere rahmet olarak gönderilmiştir (bkz. Enbiya/107). Nebevi duruş ve muamele her zaman şefkat esası üzerine olmuş, bu sayede gönüller fethedilebilmiştir. Bu şefkat öylesine yoğundu ki, ona zulmeden düşmanlarını dahi kapsamıştır. Siyer bunun bir çok örnekleri ile doludur.

Bediüzzaman’ın ortaya koyduğu Risale-i Nur hizmetindeki şefkat prensibi de nebevi mirası devam ettirmenin adıdır bir manada. Bediüzzaman tüm işkencelere, zorluklara ve saldırılara rağmen bu prensibinden asla vazgeçmemiştir. Kendisine zulmedenlere hakkını dahi helal ettiğini bir çok defa bildirmiştir. 

Özellikle müslümanları kapsayan derin şefkatini şu şekilde ifade etmektedir: ,,(…) fıtratımda rikkat-i cinsiye ile acımak hissi ziyade bulunduğundan, kendi elemimden başka, binler kardeşlerimin elemlerini de o şefkat sırrıyla çektiğimden, yüzler sene yaşamış gibi ihtiyarım. Ve siz ne kadar firak belâsını çekmişseniz, benim kadar o belâya mâruz kalmamışsınız. Çünkü oğlum yoktur ki yalnız oğlumu düşüneyim. Bendeki fıtrî olan bu ziyade acımaklık ve şefkat, binler Müslüman evlâtlarının, hattâ mâsum hayvanların teellümlerine karşı dahi bir rikkat, bir elem, o sırr-ı şefkatle hissediyordum.” (Nursi, Lem’alar, Söz Basım Yayın, S. 396).

Eskişehir hapsinde bulunduğu zaman hapishanenin penceresinden okul bahçesinde dans eden kızları görmesi üzerine “manevi bir sinema” ile onların elli yıl sonraki acınacak hallerini gördüğünü belirtir (bkz. Nursi, Şualar, Söz Basım Yayın, S 265). Kendisi hapiste olmasına ve çeşitli zulümler görmesine rağmen kendi dertlerini bir kenara bırakıp o genç kızların hallerine acıyıp ağlamıştır, zira iman hakikatlerine muhtaç kalplere ve ruhlara o ab-ı hayatı ulaştırmanın yolu şefkatten geçmektedir. Başkasının ebedi hayatı için her hangi bir karşılık beklemeden çabalamak, her fedakarlığı göze almak, ancak insanlara şefkat duymakla mümkün olacaktır. Onun hayatında da bu manada onlarca örnek mevcuttur.

Öneminden dolayı şefkat konusu külliyatın çok farklı yerlerinde işlenmiş ve önemine vurgu yapılmıştır.  Bu yerlerden birisi de Sekizinci Mektuptur. Burda, Yakup ve Yusuf  (asm) üzerinden aşk ve şefkat kavramları kıyaslanır ve şefkatin daha üstün olduğu ortaya koyulur. Bediüzzaman’a göre şefkat, daha keskin, parlak, nezih ve ulvidir. Şefkat tüm türleriyle hoş ve temizken, aşk ve muhabbet çok türlere tenezzül etmemektedir. Öte yandan şefkat çok geniştir. Bir kişi şefkat gösterdiği evladı vasıtasıyla tüm çocukları sevebilir. Aşk ise dikkati sadece mahbubuna çevirtir ve mahbubuna herşeyi feda ettirir. Diğer önemli bir fark da, şefkatin, aşkın tersine, bedel ve karşılık beklemiyor olmasıdır. Aşk ise ücret ister ve mukabele talep eder.

Şefkat kahramanı Bediüzzaman’ın ortaya koyduğu ve eserlerinde yoğun bir şekilde değerlendirdiği bu önemli haslet, özellikle bireyselciliğin ve ben merkezciliğin hakim olduğu zamanımızda hala önemini korumaktadır. Eğer insanlara ulaşmak, gönülleri fethetmek istiyorsak, şefkati, hayatımızın merkezine koymaktan başka bir yol gözükmektedir.

Hüseyin Tuğrul

Ayasofya No. 63